05 Eylül 2011

POWER HUNGRY The Myths of "Green" Energy and the Real Fuels of the Future

Uzun zamandır ilgilendiğim bir konu. Fikrimin olduğu ama bilgimin (en azından fikrim kadar) olmadığı - ki bu başkası olsa süper kıl olurum - "yeşil" enerji mevzusu. Yeşil ne kadar yeşil, yeşil yeterli mi? Hayal mi gerçek mi?

Güç nedir, enerji nedir? Bir enerji kaynağının hayatımızda yer bulabilmesi için gerekli özellikleri nelerdir? Yazar öncelikle bu konulara "eğitimsiz" bir okuyucunun anlayabileceği sadelikte değinerek güzel bir giriş yapıyor. Sonra iyi organize edilmiş bir sırayla günümüzde adı geçen çeşitli alternatif enerji kaynaklarını irdeliyor. Hemen vardığı sonucu yazayım: Kısa vadede doğal gaz, orta ve uzun vadade nükleer.

Her ne kadar kitap ABD'yi (ihtiyaçları ve kaynakları anlamında) baz alsa da genelgeçer yönü hayli fazla. Malum yenilenebilir enerjiye bu aralar bir rağbet. Karbondioksit salınımı, küresel ısınma vs. Rüzgar, jeoermal, biyokütle... Bu enerji türlerinin mükemmel olmadığını, kendi zorlukları ve yan etkileri olduğunu öğrenmek içimi biraz rahatlattı. İçimden bir ses hep too good to be true diyordu zira.

Kitap mükemmel mi? Değil. Yazar kendi tezini desteklemek için açıkçası bazı istatistikleri istediği gibi kullanmış. Ama bunu herkes yapmıyor mu? Greenpeace'in "Enerji Devrimi" belgesini bir okuyun. Duyan kömürü boşa yakıyoruz, çatıya fotovoltaik koysak olay bitecek zanneder.

Benim fikrime gelince. Karbondioksit salınımı, nükleer, güneş, rüzgar hepsi hikaye. Besin zincirini kıracak kadar kafası çalışan hayvan türünün nüfusunu azaltma (önemli miktarda) zamanının gelip de geçtiğini görme vaktidir. Tabiki bu her yerde 3 diyen RTE ile olmaz.

Kitap. POWER HUNGRY The Myths of "Green" Energy and the Real Fuels of the Future. Robert Bryce. 421 sayfa.

Da Vinci'nin Bilimi

Baldız benim seveceğimi düşünerek kitabı sipariş etmiş. Tatil ve sonrasında okudum. Kitap genel olarak ressam, mimar ve mühendis olarak bildiğimiz Leonardo da Vinci'nin bilimadamı (insanı değil) yönünü irdeliyor.

Resimlerle desteklenmiş/süslenmiş kitap hem akıcı hem de benim gibi bilim konularına aşina birini bile şaşırtan bilgilere sahip. Bir okunması şart değil belki ama özellikle bilim tarihiyle ilgilenenler için güzel.

Kitap. Da Vinci'nin Bilimi. Fritjof Capra. 270 sayfa.

19 Temmuz 2011

Kaş Deneyimleri

Favori tatil mekanımıza üçüncü gidişimiz. Bu sefer biraz daha cebimiz dolu olduğu için yemeye içmeye de verdik kendimizi. Ama önce ulaşım.

Kaş'a ulaşmanın 3 yolu var. İkisi bilindik: Fethiye veya Antalya üzerinden. Antalya üzerinden çok uzun sürüyor. Fethiye yolu otobüs güzergahı. Bir de dağ yolu var. Elmalı üzerinden. Kaş'ın sırtını dayadığı yarımadanın dağları üzerinden doğrudan Kaş'a. Bugüne kadar çok dağ yolundan gittim - Doğu Karadeniz dahil - böylesini görmedim. Korkudan gözümü yoldan ayıramadığım için güzel manzaraya doya doya bakamadım. Bence herkes bir kere bu you denemeli, ama iki kez değil.

Kaş'tayız. Deniz güzel. Bir kaç nokta var deniz için: Kasaba içindeki Küçük Çakıl, biraz ilerideki Büyük Çakıl, sadece ufak motorlarla ulaşılabilen Liman Ağzı ve arabanız varsa Fethiye yolundaki Kaputaş. Kaputaş kumsal ve deniz olarak bir numara ama yüzlerce basamaklık merdiveni Hayriye hamile olduğu için göze alamadık. Favorimiz Küçük Çakıl.

Yeme içme Kaş'ta son derece pahalı. Nereye girseniz parayı bayılıyorsunuz. O yüzden en iyi yerleri mimleyelim. Kral mezarının hemen üzerinde iki lokanta. Biri Bahçe Restaurant diğeri Bahçe Balık. İlkini anası ikinciyi kızı işletiyormuş. Bahçe Restaurant'ta kebap, mezeler ve ev yemekleri yeniyor. Bahçe Balık ise balıkları ile meşhur :) Fiyatlar korkunç. Ama param var, tatildeyim, iyisini yiyeyim diyorsanız bunlardan çıkmayın.

Mavi Bar'ın biraz üstünde bi lokmacı teyze var. Lokma satarak parayı bulmuş bir de Bi'Lokma adında hemen orada bir mekan açmış. Ünlü bir yer. Yine çok pahalı. Ama bizim tecrübemiz hayal kırıklığı. Hem yemekler hem servis kötü. Adına kanıp uğramayın. Kebap veya pide yiyelim diyenler ise Ora Kebap'a gitsinler mutlaka. Güler yüz, lezzet ve nispeten uygun fiyatlar burada.

Son gecemizde Hayta isminde bir lokantaya tavsiye üzeri girdik. Eski basketbolcu bir ağabey yavaştan ud çalıyor. Lokantaya ismini veren iricesinden köpek de masaların arasında miskinlik yapıyor. Yemekler lezzetli. Fiyatlar makul. Fiyat performans arayanlar deneyebilir.

Hep mi yedin hiç mi içmedin diyenlere: Favorim DeJavu. Atraksiyon arayanlara göre değil. Müzikleri mest ediyor sadece.

Yedik içtik dönüyoruz. Zeynep sağolsun yolculuğu iki güne yayıyoruz. Afyon Polisevi mekanımız. Yemek yememiz lazım. Hemen açtım eski dostum Google'ı araştırdım. Atladık Uzun Çarşı'ya. Meşhur sucukçu İkbal'in lokantası var. Daldık. Lezzet tufanı. Üzerine de gerçek manda kaymaklı - her ne kadar bazıları manda kalmadı dese de - ekmek kadayıfı. Ekmek kadayıfı tanımımı değiştirdi valla. Bir de şef garsonu var. Sırf onunla 5 dakika konuşmak için bundan sonra yoldan sapılır. Film gibi adam.

Hediye almak istiyoruz. Lokumu meşhurmuş. Ama normali değil, kaymaklısı. Yoldaki işportacıya sormuştuk. Kesinlikle Yayla dedi. Ama gözüme pek "şık" gözükmedi. Şef garsonumuza da çıkarken sorduk. Tabii ki İkbal dedi. Anladım dedim. Peki ikinci en iyi hangisidir? Yayla. Anlaşıldı. Dükkana girdik, kaymaklı lokumu tattım ve beni benden aldı. Gelen giden cevizli kaldı mı diyor. Kalmamış. İlk fırsatta deneyeceğim.

Ertesi sabah çıktık yola döndük İstanbul'a. Neden geldim İstanbul'a?

17 Temmuz 2011

Return of the Jedi

Dark side almıştı beni benden 1 yıldır. Işığa geri döndüm. Zeynep için.

11 Temmuz 2010

The Gardens of Light

GEB'den sonra çerez kitaplara ihtiyacım vardı. İngilizcemin giderek kötüleşmesi de beni birkaç İngilizce kitap almaya sevk etti. İlk kitap Amin Maalouf'un The Gardens of Light isimli eseri.

Milattan sonraki 3. yüzyılda yaşamış Mani'nin hikayesi. Mani bir peygamber, ressam ve hümanist. Kitap doğumundan ölümüne kadar hayatını ve mücadelesini akışkan bir dille anlatıyor. Zaten Amin Maalouf'un bütün kitapları insanı hiç sıkmayan, kolay okunabilir oluyor.

Tarih bilgim el vermiyor: Main gerçek bir şahsiyet midir yoksa bir kurgu mudur? Ama kitabın bende uyandırdığı gerçek olduğu yönünde. Eğer öyle değilse yazarın başarısını ortaya koyuyor bu.

Türkçe çevirisi var mı bilmiyorum. Herkese tavsiye ederim.

Kitap. The Gardens of Light. Amin Maalouf. 248 sayfa.

GÖDEL, ESCHER, BACH: bir Ebedi Gökçe Belik

Bu uzun başlık şöyle devam ediyor: "Lewis Carroll'ın İzinde Zihinlere ve Makinelere Dair Metaforik Bir Füg". Sadece başlığına bakarak bile bu kitabın "değişik" bir kitap olduğunu anlamak mümkün. Kitabı yıllar önce Beşiktaş'taki Kabalcı Kitabevi'nden almıştım. Yayın da zaten Kabalcı'dan çıkmış. İlk aldığımda okumam yaklaşık 6 ayımı almıştı. Bu sefer sanırsam 5 ayda bitirdim. Gelişme var :)

Önsözdeki, yazarın "kitabımda aslında şunu anlatmaya çalıştım" cümlelerinin de ipucunu verdiği gibi anlaşılması kolay değil. Her ne kadar her ayrıntısına varamasam da özünü kavradığımı sanıyorum. Gödel, Eksiklik Kuramı ile matematiğe ve felsefeye damga vurmuş biri. Escher, insanı şaşırtan çizimleri olan bir sanatçı. Çalışmalarındaki gariplikler dönüp dolaşıp Garip Döngülere çıkıyor, Gödel'in kuramının temeli. Bach müzik ile matematiği beraber yoğurmuş. Kitap fikirlerini anlatırken bu üç şahsiyetin eserleri ile sürekli harmanlıyor, hem anlam hem biçim olarak. Biçimin anlamla böyle örtüşmesi, hatta anlamı yaratması insanı sarsıyor.

Vaktim bol, kafamı da verebilirim diyen herkese tavsiye ederim. İçindeki matematik anlaşılmayacak birşey değil. Aslında herkes okuyabilir. Okuyunca ağzınız kulaklarınıza varacak.

Kitap. Gödel, Escher, Bach: bir Ebedi Gökçe Belik. Douglas R. Hofstadter. 802 sayfa.

08 Şubat 2010

Ejder Kapanı

Yahşi Batı'ya gittiğimizde Ejder Kapanı'nın reklamını gördüm. Bu filme gidilir demiştim. Bir hafta sonra da gittik nitekim.

Film hapisten af ile çıkan tecavüzcüleri öldüren bir seri cinayet işleyen katil (seri katil değil) ve onu yakalamaya çalışan polisleri anlatıyor. Uğur Yücel, Kenan İmirzalıoğlu, Nejat İşler başrollerde. Oyunculuklara laf yok. Özel efektler, kovalamaca sahneleri de Türk sinemasının ilerisinde olmuş. Ama filmin senaryosu zayıf. Ozan'ın dediği gibi, televizyondaki dizilerde her hafta var bunlardan bir kaç tane. Tavsiye etmiyorum yani.

Film. Ejder Kapanı. 2010. IMDB Bağlantısı.

Yahşi Batı

Yine aylar olmuş, hiçbir şey yazmamışım. Sebebi var. "Gödel Escher Bach, Bir Ebedi Gökçebelik" kitabını (kendisi ömrümde okuduğum en zeka dolu kitaptır, ki aynı zamanda zeka hakkındadır) tekrar okuyayım diye başladım. Kalındır, zordur. Bitince yazarım. Bu arada bir iki sinema filmi ve tiyatro izledim ama kayda değer değildi.

Türk sinemasında son yılların gişe rekorlarını komedi filmleri kırıyor. Bunlardan uzun zamandır beklenen Yahşi Batı'ya da aslında çok hevesli olmasam da Cem Yılmaz seven (giderek azalsa da) biri olarak gittim. Birazdan okuyacaklarınız çok da sağlıklı yorumlar olmayabilir çünkü filmin çoğunda uyudum. Cem Yılmaz'ın gösterilerinde kullandığı klişelerden "Ben gülmeyeceğim. Beni kimse güldüremez" modeliyle de gitmemiştim. Saat geçti, yorgundum, erkek cinsel organının halk arasındaki adı ile yapılan espriler de sarmadığı için bir uyudum, bir uyandım. Ama mesela şunu kaçırmadım : "S.kmeseler bari." Güzel espri.

Türk sinemasının gidişatından dem vurmayacağım. Beni aşar. Halk bunu istiyor diye ne rezillikler yapılıyor malum. Beni üzen Cem Yılmaz'ın daha iyisini yapabileceğini/yaptığını bilmek.

Film. Yahşi Batı. 2010. IMDB Bağlantısı.

02 Eylül 2009

Soysuzlar Çetesi

Filmi anlatmayacağım, keyfi kaçmasın. Tarantino yapmış yine yapacağını. Brad Pitt ve diğer oyuncular güzel performans sergilemişler ama sırf Albay Hans Landa (Christoph Waltz)'nın muhteşem oyununu izlemek için tekrar tekrar izlenmeli.

Film. Inglourious Bastards. 2009. IMDB Bağlantısı.

30 Ağustos 2009

SUSKUNLAR

İhsan Oktay Anar'ın hikayelerini okumak hep keyiflidir. Tatilde okunacak kitabımı seçerken kafamda en ufak soru işareti yoktu. Yanılmamışım. Keyifle okunan, sürükleyici bir hikaye daha çıkarmış yazar. Hikayenin kurgusu sürükleyici. Hem ne olacağını merak ediyorsunuz, hem de biliyorsunuz, çünkü olaylar çok bilinen tarihi olayların tıpkı basımı. Bir çeşit tarihi tekkerrür. Ama çok iyi yoğurulmuş.

Kitaba bu kadar övgüden sonra biraz da yazara değinelim. Bu kadar güzel kitaplar yazıp da dünya çapında tanınan bir yazar olmamak nasıl mükün olur (yoksa ünlü de benim mi haberim yok? oldukça olası). Aşağıdaki alıntıyı dünya üzerindeki herhangi bir dile adam gibi çevirebilecek birileri çıktığında yazarımızı kimse tutamaz:

Derken mehterbaşı bağırdı:

"Yallah!"

Bu emirle büyük bir gürültü kopunca, ürküp ağaçtaki yuvalarından kaçan kuşların kanat sesleri duyuldu. Semâî muhteşemdi. Hızır Paşa'nın zurnazenleri zurnalarını zırıl zırıl zırıldatırlarken zırıltı zirveye varıp hitâm bulunca, ortamda sanki tâmmât başlıyor, tâk tâk tâmmeleri ile köszenler tokmakları vurup tumturâk ile kösleri tokur tokur tokurdatıyorlar, tokmaklarını sanki kâfirin beynine indirmek için tâ yukarı kaldırıp köslere acımasızca darp ederlerken, dudakları hınçla yukarı büzülüyor; çevgânîler ise çın çın çıngırakları çınçılan misâli çıngır çıngır çıngırdata çıngırdata sallarlarken, davulzenler tokmaklarını güm güm indire indire davulları gümgüme ile gümbür gümbür gümbürdetiyorlardı; bu arada boruzenler de ..."

Kitap. Suskunlar. İhsan Oktay Anar. 269 sayfa.